Can Dündar: Denizleri öldüremediler
1 okunma

Can Dündar: Denizleri öldüremediler

ABONE OL
12 Aralık 2014 23:07
Can Dündar: Denizleri öldüremediler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kaybının üzerinden 42 yıl geçti. Gezmiş Ailesinin yıllardır sessizce sakladığı, fotoğraflar, mektuplar ve belgeler; Can Dündar’ın kalemi ve Deniz’in kardeşi Hamdi Gezmiş’in tanıklığıyla ilk defa gün yüzüne çıktı. Can Yayınları’ndan çıkan kitabın tüm geliri, 28 Şubat’ta, Deniz’in doğum gününde kuruluşu ilan edilecek Deniz Gezmiş Vakfı’na aktarılacak. Can Dündar, hafta sonu Caddebostan Kültür Merkezi’nde Hamdi Gezmiş’le birlikte gerçekleştirdiği söyleşi ve çok yoğun ilgi gören imza gününün ardından, Deniz’i anlattı…
SÖYLEŞİ: ÖMÜR ŞAHİN KEYİF / BİRGÜN
Bilime yönelik saldırılar artarken, Deniz’in kardeşine ‘bilim insanı olma’ vasiyetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kişisel olanı, siyasetin nasıl vahşileştiğini görüyor, kardeşinin bundan uzak, bilime yakın durmasını sağlamak istiyor. Onda öyle bir potansiyel de gördüğünü tahmin ediyorum, bütün ailenin matematiğe özel bir yeteneği var. Genel olarak kuşağa verdiği mesaj da önemli, geleceği bilimde görüyor, hatta son mektuplarından birinde, aslında bilim adamı olma niyetinden bahsediyor. Son dönem okumaları onun üzerine.
Kitap zaman zaman bugünün bir tekerrür olduğu hissini geçiriyor okura. Siz de yazarken böyle hissettiniz mi?
Daha çok bugünleri hazırlayan dönem diye düşündüm. ‘Bugün niye bu haldeyiz’in, ‘Buradan nasıl çıkarız’ın cevabı da var. ‘Biz niye eksiğiz’ anlaşılıyor ve ‘Nasıl çoğalacağız’ın da yolunu gösteriyor Denizler. Tanık olduğunuz, aslında nasıl öldürülemediklerini gösteriyor, o açıdan çok kıymetli…
İbret olsun diye yapılanlar, bambaşka bir ibret olmuş, diyebilir miyiz?
Bambaşka bir şeye ibret olmuş. Devletin o dersi almadığı belli… Dün Deniz’e yapılan bugün onu büyüttü, bugün Berkin’e yapılan yarın onu büyütecek. Toplumsal hafıza zannedildiği kadar körelmiş değil. Tersine toplumun onur duyacağı isimlere, kahramanlara daha fazla ihtiyaç var. Bugün Deniz’e gösterilen ilginin arkasında biraz da çektiğimiz o derin boşluk var…
Kitapta Gezi’de AKM’ye asılan Deniz posterini işaret ederek söz ettiğiniz bu ilginin sahiplerinin farklı kesim ve görüşten insanlar olmasının nedenleri ne?
Deniz özelinde inanılmaz bir yurtseverlik öyküsü bu… İkincisi inanılmaz bir cesaret öyküsü. Üçüncüsü bir dik durma yılmama hali ki bugün görüyoruz herkesin nasıl sapır sapır döküldüğünü. O koşullar altında bir özürle, sana bir hayat bahşedilecekken, hayatını o özür yerine koyabilen bir cesaretten bahsediyoruz, bu kıymetli.
Onun ötesinde cana kıymamanın önemli olduğunu düşünüyorum, bütün bu mücadelenin içinde, her şeye rağmen insan canına kıymet verme, onu belki kendi ideolojisinin dışında insanlar için de çok kıymetli kılıyor. O antiemperyalist ruh, devrimci duruş, cuntalara uzak durma tavrı, çareyi halkında arama, ona güvenme ve ona sığınma… Ve belki bir payı varsa da yakışıklılığı, bunu es geçmemek lazım, bir kesim için de evet, o yakışıklı bir devrimci…
Kitabın geliri Deniz Gezmiş Vakfı’nın kuruluşu için kullanılacak…
Sembolik bir şey, yetmez tabii. Sadece çimentosunu karmak anlamı taşıyor, önemli olan bir bilinç, seferberlik yaratıldı. 100 bin kişilik bir okur ordusundan bahsediyoruz, bunun harcına katkı sunan. Bu giderek artacaktır…
Siz de çalışacak mısınız vakıf için?
Evet, bana da sağ olsunlar o onuru verdiler, kuruculardan biri olacağım…
Devekuşu politikası
Kitabın 360’ın çok satanlar listesinden çıkarılmasına ne diyorsunuz?
Sıkça karşılaştığımız bir görmeme ve göstermeme tavrı. Bize özgü değil, Türkiye’de olup bitene gözünü kapatan bir merkez ya da yandaş medya anlayışı yerleşti, onun için beni şaşırtmıyor artık, ama yayınevi haklı bir tepki gösterdi, bunu olumlu buluyorum… Ama görüyorsunuz, (kitaba ilgiden bahsediyor) onların göstermiyor olması sadece bir devekuşu politikası…
Sıra filme de gelecek
Kitap bir senaryo hissi de veriyor, filme çekecek misiniz?
Bora Abi’yle (Gezmiş) ‘Delikanlım’ belgeselini hazırlarken, dedi ki senden üç şey istiyorum; bir belgesel, bir kitap bir de film. Belgesel Delikanlım’dı, kitap çıktı, sıra filme geldi diye ümit ediyorum…
Deniz çoğu kişi için bir efsane, bugünün gençleri için bir roman gibi. Peki hayatlarına abi, kardeş, evlat acısıyla devam eden aile, efsaneyle acı arasında gelip gidiyor mu?
Dışarıdan bir gözlemimi anlatayım. Ailede hiçbir çocuğa Deniz adı konmamış, bu her şeyi anlatıyor zannediyorum. Türkiye’de herkes çocuğuna Deniz adı koymaya çalışırken, onlar bunun ağırlığını hissediyorlar, bu isme layık olmak, çocuk için ne büyük bir yüktür, sorumluluktur; şeref olmanın ötesinde… Bir yandan da bugün bakmayın bütün bu ilgiye, 1970’ler Türkiyesi’nde onlar işsiz kalmışlar… Deniz’in ailesi olmak, o zamanlar bu kadar da herkesin iltifat ettiği bir şey değilmiş, özellikle devletin. Birçok baskıya maruz kalmışlar…
Aile hala bir adım geride duruyor
Bugün tamamen bitmiş mi bu baskı?
Ben artık çok bir şey kaldığını zannetmiyorum; ama aileden biri işe girmek istese Milli İstihbarat Teşkilatı’ndaki sicil dosyasından ne çıkar, onu hâlâ kestiremiyorum; çünkü devletin körelmeyen bir hafızası var… Dikkat ederseniz ailenin fertleri hâlâ bir adım geride duruyorlar.
Sizce Deniz’in hayatında onun devrimciliğini besleyen kırılma noktaları var mı?
Çocukluktan gelen bir önderlik ve direniş ruhu var. Okulda öğretmenleriyle yaşadığı çatışmanın onda önemli izi olduğunu tahmin ediyorum. Bir adalet duygusu var, çevresinde gözlemlediği adaletsizlikle ilgili… Rus işgalinde dedesinin esir düşmüş olmasının yarattığı, aileden devralınan bir antiemperyalist bilinç var… Ve tabii son dönem İstanbul’daki arkadaşlarıyla vedalaşıp Ankara’ya geçmesinde de bir önemli politik kırılma, bir tercih var. O cuntacı ekipten, ‘Yok, bunun çaresi dağlarda’ diyerek kopması, son önemli kırılması; ki bence bu Türkiye tarihi için de önemli bir kırılmadır hâlâ…
***
Direnişin temsili
Deniz’in mallarını alıp yoksullara vermek istediği kişiler de bugün Deniz kitabını size imzalatıyor. Bu sınıflararası hal, onu bir popüler kültür ikonuna dönüştürüyor mu?
Her kahramanın başına gelen Deniz’in başına da geliyor, zaman zaman bir popüler kültür ikonuna dönüşüyor, kendisinden çok parkası öne çıkıyor, posteri, satılık bir metaya dönüşüyor. Çok sıkıştırılmış bir dönemde bir toplum; o sıkışıklığı, her şeyi göze alarak yarmış bir kuşağa ve o kuşağın efsane ismine saygı duyuyor. Belki bugün yapmak istediklerine tercüman oldukları için, insanlığın ölmediğini, direniş ruhunun eksilmediğini gösterdikleri için, onlara benzeme sevdasıyla birçok insanda bu yansımayı görüyoruz. Bunu yadırgamıyorum, sevindirici buluyorum; sonunda benzemek, giyinmek, fanı görünmek istedikleri insan da kıymetli. Yaşasa bankasını soyacağı kişinin yine de kuyruğa girip kitap imzalatıyor olmasından, Deniz ve Türkiye lehine sonuçlar çıkarıyorum.
***
Baba oğluna omuz verdi
Kitapta baba Cemil Gezmiş’in oğlunun yaşadıklarıyla ilgili bir iç hesaplaşmasına da yer veriliyor. Cemil Bey, oğlunu geri tutmaya çalışmış mı?
Başta kitabı baba-oğul ilişkisi üzerine kurma projem vardı. Çünkü Deniz’in niye Deniz olduğunun cevabı biraz da Cemil Bey’de. Evet, başta frenlemeye çalışmış; oğlunun çok asi yaradılışta olduğunu, çok dik başlı, tez canlı, heyecanlı olduğunu fark etmiş ve onu tehlikelerden korumak adına zaman zaman frenlemiş, kızmış, eve kitlemeye çalışmış; ama tamamen koruma içgüdüsüyle. Belli bir yaştan sonra ise ona saygı duymuş, mücadelesine omuz vermiş ve sonra savunmaya geçmiş.

Sarıyer Gözlem

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP