Oyuncu Mehmet Aslantuğ, “Gizli ya da açık sansürlemeler, bazen ağırlaşmış, bazen hafiflemiş gibi görünse de hep olmuştur. Geçmişimiz fikirleri nedeniyle yıllarca hapiste tutulan yazarlarımızla dolu. Tüm zamanların baskı ve sansürüne karşı aynı şuurla direnmek zorundayız” diye konuştu.
Aslantuğ, “Bürokrasinin ya da siyasetin, kendi sorumluluk alanlarındaki sorunları çözmek gibi meseleleri varken halkla sanatçısı arasında fazladan bir yer edinmeye kalkışması hiçbir zaman, hiçbir şeye yaramadı. Dünyanın hiçbir yerinde. Ancak birtakım düzenlemelere ihtiyaç duyulması da kaçınılmaz” dedi.
Hürriyet’ten Hakan Gence’nin Mehmet Aslantuğ’la yaptığı söyleşi şöyle:
Hayatınızdan memnun musunuz?
– Memnun olduğum şeyler de var, olmadıklarım da… Aile çatısı altında memnunum. Mesleki olarak emin değilim. Eskiden beri sektörün yaslandığı zeminden, eşitlendiği seviyeden yana dertlerim var.
Türkiye’den?
– Canımı sıkan şeyler elbette var ama Türkiye’den memnun olmamak gibi bir lüksüm yok! Burası benim vatanım. Benim de, Arzum’un da, Can’ın da başka pasaportumuz yok! Olmayacak da… Geleceği, demokrasiyi, aydınlanmayı, birlikte yaşama azmini; yalana, dolana, arsızlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa ve elbette teröre bulaşmadan, bulaşanlara karşı durarak kuracağız. Bu yolda şikâyetlerim de olacak, mücadele azmim de… Bu mücadele için herhangi bir siyasi aidiyete muhtaç da değiliz ayrıca. Bu ülkenin yurttaşı olmamız ziyadesiyle yeter.
Sanata uygulanan baskı ve sansür karşısında ne hissediyorsunuz?
– Gizli ya da açık sansürlemeler, bazen ağırlaşmış, bazen hafiflemiş gibi görünse de hep olmuştur. Geçmişimiz fikirleri nedeniyle yıllarca hapiste tutulan yazarlarımızla dolu. Tüm zamanların baskı ve sansürüne karşı aynı şuurla direnmek zorundayız. Bürokrasinin ya da siyasetin, kendi sorumluluk alanlarındaki sorunları çözmek gibi meseleleri varken halkla sanatçısı arasında fazladan bir yer edinmeye kalkışması hiçbir zaman, hiçbir şeye yaramadı. Dünyanın hiçbir yerinde! Ancak birtakım düzenlemelere ihtiyaç duyulması da kaçınılmaz.
Bu durumda ölçü ne olmalı?
– Halka açık televizyon yayınlarında elbette birtakım sınırlamalar olacaktır. Ama bu derece göstermelik sansürlerin, bu dini ve kültürel akrabalık coğrafyasına bir faydası olsaydı eğer, herhalde şimdiye kadar görmüş olurduk.
Geçen hafta Gezi’nin üçüncü yıldönümüydü. Siz de eşinizle (Arzum Onan) Gezi Parkı direnişine dahil oldunuz. Oradaki gençler size ne öğretti? Ve sizce şimdi onlar neredeler?
– Kendini demokratik yöntemlerle göstermek isteyen, “Benim de söyleyeceklerim var. Ve bunu sadece partiler, dernekler aracılığıyla değil, gitarımla, şarkılarımla, yaşama sevincimle de gösterebilir, haklarımı koruyabilirim” demek isteyen yüz binlerce genç, onlara göre sayıca çok daha az iki şiddet arasında kaldı. Yakıp yıkanlarla, polis şiddeti… Bir yere gitmediler. Kendilerini en az ağabeyleri, ablaları kadar, ülkelerinin geleceğine vakfetmiş durumdalar.
Oğlunuza (Can Onan, 16) neye dikkat etmesini öğretiyorsunuz?
– Babasını henüz dört yaşında kaybetmiş bir baba, ne isteyebilir ki evladından? Şefkatli, cesur ve adil olmasını… Bilgiye, emeğe değer vermesini… Umudunu hiç kaybetmemesini… Ülkesine yabancı kalmamasını, değerlerine sahip çıkmasını… Bu kadar…
Kaynak: Mehmet Aslantuğ: Baskı ve sansüre direnmek zorundayız – birgun.net